http://www.islam-istanbul.tr.gg


İSLAM İSTANBUL WEB GROUP
İLETİŞİM HATTI
ZİYARETÇİ FORMU
İSLAMİ RADYOLAR
SANAL ALEM - DUA VE KADER
SANAL ALEM - NİYET VE KADER
SANAL ALEM – KADER KÜLLİ VE CÜZZİ İRADE
KURAN - I KERİM FLASH
RADYO MUSLIM NASHEED
İSLAMİ YÖNELİŞ VE KURTULUŞ
KALPLERİN NURU
DİNİ HİKAYELER
REEL TARİH BİLİNCİ
İSLAM VE DÜNYA
İSTANBUL GOOGLE LINK LIST
İSTANBUL WİKİPEDİA POWER
İSTANBUL TRAVEL POWER
İSTANBUL FACEBOOK LIST POWER
ISTANBUL SİLÜETİ VE BATI SiLÜETİ
İSTANBULU SEYRET
İSTANBUL TARİHİ
İSTANBUL EVLİYALARI
İSTANBUL ŞARKILARI
İSTANBUL HABERLERİ
ISTANBUL VE FATİH SULTAN MEHMED
ISTANBUL TRAVEL SPECIAL VIDEO POWER
RADYO İSTANBUL
İSTANBUL VE ŞİİRLER

TEDAVİSİNE ÇALIŞILAN
TÜRKÇÜLÜK VE KÜRTÇÜLÜK AKIMLARI 

Türkçülük ve Kürtçülük Akımları
kimler tarafından üretildi ve neden destekleniyor
Kürtçülük ve Türkçülük akımları ne zaman ortaya çıktı
ve islamiyette yeri varmıdır  

Siyonist ırkçı emperyalizm küresel hâkimiyetini tesis etmek için, Hıristiyanlık temelinde kurulan Batı Medeniyetini laiklik adı altında dinle mücadele ederek yok etmeyi, eski paganist kavimlerin kültürlerini diriltmeyi esas alan ulusal devletler oluşturmayı,Büyük Fransız İhtilali temelinde oluşturduğu ilkeler doğrultusunda toplumları dinsizleştirmeyi amaçlayan bir plan uyguladı.
Büyük Fransız İhtilalini kabalist hahamlar kurdukları Tapınak Şövalyeleri ve masonluk teşkilatı ile uzun yıllar süren yer altı faaliyetleri ve mücadeleler sonunda gerçekleştirdiler. Zaten bir kişi, hareket ya da olayın başına büyük sıfatı konuyorsa onun Yahudi veya Yahudi eseri olduğunu düşünmek gerekir. Türkiye tarihinde de başına büyük sıfatı konulan kişiler yahudi asıllı, ya da Siyonizm’e hizmet eden kişiler olmuştur.
Birinci Dünya Savaşını çıkartan Siyonistler Avusturya Macaristan İmparatorluğunu, Osmanlı İmparatorluğunu yıkarken, gerçekleştirdikleri Bolşevik İhtilali ile de Rus Çarlığını yıktılar.
Siyonistler dünyadaki bu üç büyük imparatorluğu yıkarak Avrupa’da ırkçı, faşist ulus devletler oluştururken; çökerttikleri Osmanlı İmparatorluğunun topraklarını Haçlı ordularına işgal ettirip Türkiye Cumhuriyeti’ni de güdümlü ırkçı bir ulus devlet olarak kurdular.
Avrupa’daki Hıristiyan kurumlarını, kuruluşlarını, kültürünü; Fransız İhtilali ile oluşturulan din dışı seküler ideolojiler aracılığıyla bertaraf eden Siyonistler Hıristiyanlık öncesi paganist, ırkçı kavimlerin kültürlerini, zihniyetlerini, anlayışlarını dirilterek ikame etmeye çalıştılar.
Hıristiyanlık temelinde bütünleşen Avrupa bu paganist ırkçı düşüncelerle parçalanıp birbirine düşman ulus-kavim devletlerine ayrıldı. Siyonistler İkinci Dünya Savaşını da bu ırkçı, ulusçu, faşist zihniyetle kurulan devletleri birbirine karşı kışkırtarak ve tekellerindeki silah sanayiini kullanarak gerçekleştirdiler.
Türkiye Cumhuriyeti’ni askeri ve siyasi olarak, Başkent İstanbul’u işgal eden İngiltere İngilizci İttihat ve Terakki Partisi mensuplarını el altından destekleyerek kurdu ve Lozan Anlaşması ile uluslararası resmiyet ve meşruiyet kazandırdı.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti kültürel olarak Fransız İhtilali ile Avrupa’da oluşan ırkçı/ulusçu bir zihniyet temelinde kuruldu. Fransız Jakobenlerinin tepeden inmeci, baskıcı yöntemleri ve Fransız tipi din düşmanı bir laiklik temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti tıpkı Avrupa’daki gibi, Selçuklu ve Osmanlı İslam Medeniyetini yok edip köklerini kazıyarak, izlerini silerek eski ilkel kavimlere ait paganist uygarlıkları diriltme politikaları izledi.
Bu anlayış ve yaklaşımla hareket edilerek Cumhuriyet döneminin en prestij kuruluşları olan Sümerbank ve Etibank ilkel dönemlerin putperest/paganist kavimleri olan Sümerlerin, Etilerin adlarıyla kuruldu. Aynı düşünceden hareketle başkent Ankara’nın amblemi olarak yine eski bir ilkel paganist/putperest kavim olan Hititlere ait Hitit Güneşi belirlendi.
İslam Medeniyetine ait Selçuklu ve Osmanlı eserleri aşağılanıp tahrip edilirken, vakıflarına ait mallar yağma, talan üleşilip bölüşülürken; putperest/paganist Sümerlere, Etilere, Hititlere ait eserlerin günışığına çıkartılıp ihya edilmesi, rağbet gösterilmesi Siyonizm’in küresel planlarının gereği yapılıyordu.
Haçlı ordularının işgal edip sömürgeleştirdiği bütün Müslüman ülkelerde de İslam öncesi ırkçı, putperest/paganist ilkel uygarlıklara ait semboller, anlayışlar, uygulamalar işbirlikçi yönetimler tarafından resmen yüceltiliyor, buna karşın açık ya da sinsi bir İslam düşmanlığı yürütülüyordu.
Zaten Siyonizm’in güdümündeki Haçlı Devletleri ordularıyla işgal ettikleri İslam ülkelerinde gayrimüslim ya da sapkın mezhep toplumlarını yönetime getirip Müslümanları ve Sünnileri devletten, siyasetten, ekonomik ve kültürel hayattan dışlayıp köylü, bedevi, parya toplumlar haline getiriyorlardı.
Bu uygulama bir prototip olarak İngilizlerin Başkent İstanbul’u işgal altında tutup Ankara’yı yeni başkent yaparak işbirlikçilerine kurdurdukları Türkiye Cumhuriyeti’nde Haim Nahum ilkeleri ile gerçekleştirildi.
İsmet İnönü’nün Lozan Anlaşması müzakerelerinde başdanışmanlığını yapan Mısırlı Haham Haim Nahum, Türk Milleti Kur’an’dan, İslam’dan yoksun bırakılmadan; devletten, siyasetten, ekonomik ve kültürel hayattan uzaklaştırılmadan; köylü, yoksul, cahil bir parya toplum haline getirilmeden bu coğrafyada hâkimiyet kurulamayacağını Haçlı Devletlere anlattı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına ve Sevr Planının geçici bir süre askıya alınmasına razı etti.
Nitekim Lozan anlaşmasını müteakip İngilizler İstanbul’un resmen işgaline son verince hemen ardından Cumhuriyet ilan edildi ve Haim Nahum ilkeleri doğrultusundaki devrimlerin art arda hayata geçirilmesine başlandı.
Vehbi Koç’un ortağı ve servetinin asıl sahibi Bernard Nahum işte bu Mısırlı Haham Haim Nahum’un oğludur.
Türkiye Cumhuriyeti, Siyonistlerin süper güç yaptıkları İngiltere tarafından Sabetayist Yahudi Cemaatine kurduruldu. Selçuklu/Osmanlı tarihi tahrif edilip İslam medeniyetinin izleri silinerek Türklerin mazisi Ergenekon efsanesine dayandırıldı ve ırkçı, paganist, putperest bir anlayışla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Cumhuriyet’in kurucu iradesini temsil eden çakma, sentetik Türkler; Sabetayist Yahudi gerçek kimliklerini örtbas etmek için kendilerini Çılgın Türkler, Beyaz Türkler, suyun öte tarafından gelen Türkler gibi nitelemelerle ifade etmektedirler.
En doğru bir niteleme ile Sentetik Türkler denilmesi gereken Sabetayist Yahudiler Osmanlı Devletini de Jön Türkler jargonunu kullanarak yıktılar.
Osmanlı Devletini yıkmak amacıyla Avrupa başkentlerinde, özellikle de Paris’te eğitim gören Jön Türkler ulusçuluk, ırkçılık, kavmiyetçilik yaparak Anasırı İslam denilen Osmanlı milletler topluluklarını ayrıştırmaya yönelik fitne, fesat, tefrika, düşmanlık tohumları ektiler.
Balkan Savaşlarında yaşanan korkunç hezimetlerin özünde de ordu içerisindeki Sabetayist Yahudi unsurların ihanetleri ve onlardan oluşan Jön Türklerin yol açtıkları ayrılıkçı düşünceler vardı.
Bugün de Türkiye’yi bölmeye yönelik Kürtçülük akımının Avrupa Başkentlerinde, özellikle de Paris’te faaliyet yapan bölücü PKK unsurları tarafından yürütülmesi bir tesadüf değil, bilinçli bir tarihi tekerrürdür.
Osmanlı Devleti döneminde Paris’te Türkçülük Enstitüsü kurulurken şimdi Kürtçülük Enstitüsü kurulması da keza bir tesadüf değil tarihin bilinçli şekilde tekerrür ettirilmesidir.
Başbakan Erdoğan TBMM Grup Toplantısında bütün Türkiye’ye seslenirken getirip kameralara gösterdiği tarihi bir belgede Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında nasıl kafatasçılık yapıldığı ve devletin iki kurucu önderi tarafından bu çalışmaları yürütenlerin nasıl takdir ve tebrik edildiği gerçekliğini gözler önüne serdi.
Bu, Başbakan Erdoğan tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin kafatasçı, ırkçı zihniyet temelinde kurulduğunun TBMM’de resmen ilanıdır ve gerçeğin de ta kendisidir.
Frengi hastalığı gibi Avrupa’dan getirilip bulaştırılan ırkçılık, ulusçuluk, milliyetçilik illeti Selçuklu ve Osmanlı İslam medeniyetinde hiçbir şekilde barınamayan, Hıristiyanlıkta da yeri olmayan tarih öncesi ilkel kavimlere ait paganist inanç ve düşüncelerdir. Bu sapkın inançlar, düşünceler yeniden diriltilerek ve Darwinist evrim teorisiyle sözde bilimselleştirilerek insanlığın başına bela edildi.
Yaratanı ve yaratılışı inkâr eden batının bütün materyalist ideolojileri merhameti, fedakârlığı, şefkati, hayırhahlığı, yardımlaşmayı, hoşgörüyü, dürüstlüğü, ahlaki esasları anlamsızlaştırıp kavgayı, mücadeleyi, rekabeti, şiddeti, hileyi, entrikayı, asimilasyonu, imha etmeyi esas alır.
Bu yüzden batıdan dünyaya yayılan ırkçılık, milliyetçilik, ulusalcılık, faşizm, komünizm gibi bütün ideolojiler güç ve şiddete dayanır, hak hukuk tanımaz, kendinden olmayanı imha eder, boyun eğdirir, asimilasyona tabi tutar…
PKK’nın Marksist, Leninist bir parti olarak şiddet ve terörü yöntem olarak kullanması ve Kürt milliyetçiliğini, kavmiyetçiliğini esas alan bir ulus devlet ideolojisi oluşturmaya çalışması birbiriyle bağdaşmaz, çelişir gibi gözükse de özünde temel zihniyet olarak batı kaynaklı aynı materyalist ideolojiden beslenmektedir. Sözde bilimsel ortak dayanakları da Darwinizm’dir.
Çünkü Darwin hayatın bir mücadeleden ibaret olduğunu, sadece güçlünün yaşamaya hakkı olduğunu, zayıf ve güçsüz olanın yok olmaya mahkûm olduğunu, böylece elenme, ayıklanma sonucu evrimin gerçekleştiğini iddia etmektedir.
Adalet, hakkaniyet, düşküne merhamet, şefkat, iyilik ve yardımlaşma gibi duyguların; dürüstlük, vefa, sadakat, sevgi, saygı gibi ahlaki ve manevi mefhumların hayatta yeri olmadığını, yalnızca arzuların, isteklerin, menfaatlerin, ihtirasların, tatmin duygusunun geçerli olduğunu kabul eden Darwinistler bir zulüm, inkâr, kaos, kargaşa ortamından başka bir şey vaat etmemektedirler.
Her türden inkârcı felsefeleri, materyalist ideolojileri örgütleyen Siyonizm, Yahudilerin üstün ve hâkim olduğu bir dünya düzeni kurmak amacıyla engel tanımaz şekilde ırkçı emperyalizmini yürütüyor.
Bu amaçla 1897 Basel Siyonist Kongresinde asırlık planlar yapılarak küresel kararlar alındı. İlk 50 yıl içerisinde Sultan II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi, Osmanlı Devletinin dağıtılması ve Filistin’de Yahudi devleti kurulması; ikinci 50 yılda Arzımevud üzerinde Büyük İsrail kurulması, Siyonizm’in dünya hâkimiyetinin tesis edilmesi öngörülüyordu.
İlk 50 yıl için öngörülenlerin tamamı bu süre içerisinde gerçekleştirildi. İkinci 50 yıl içerisinde gerçekleştirilmesi öngörülenler Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilememesi nedeniyle henüz başarılabilmiş değil.
İlk 50 yılda gerçekleştirilenler art arda çıkartılan iki dünya savaşı sayesinde başarılabildi. Önce Birinci Dünya Savaşı çıkartılarak dünyadaki 3 büyük imparatorluk yıkılarak ırkçı, faşist, ulusal, milliyetçi ideolojiler ve yönetimler kuruldu…
Rus çarlığını yıkan Bolşevik İhtilalini 30 milyon $ harcayarak gerçekleştiren Siyonistler Avrupa ülkelerinde nasyonalist faşist yönetimler işbaşına getirirken, Rusya’da enternasyonalist komünist bir yönetim oluşturdular. Bolşevik ihtilalinin lider kadrosu bütünüyle istisnasız Yahudi idi.
Avrupa ülkelerinde yönetime gelen ırkçı faşist yönetimler, başta Yahudiler farklı ırklara mensup toplumlara zulüm, baskı ve soykırım uygulamaya başladılar. Böylece Avrupa ülkelerinde büyük bir refah ve lüks içinde yaşadıkları için Filistin’e gitmek istemeyen Yahudiler gemilere doluşup İsrail devletini oluşturmak üzere göç etmeyi canlarına minnet bildiler.
Siyonistler İkinci Dünya Savaşını da çıkartarak faşist yönetimleri devirip çok partili demokratik yönetimler oluşturulmasının yolunu açmak üzere savaşın bitiminde 1945 yılında Yalta Konferansını tertiplediler.
ABD, İngiltere ve Rusya liderlerinin katıldığı zirvede Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve onun çatısı altında iki kutuplu bir dünya düzeni kuruldu. ABD ve SSCB iki kutuplu dünya düzeninin süper güçleri olurken Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının galibi, üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu ise Yalta Konferansında devre dışı bırakıldı.
Böylece dünyadaki son imparatorluğun da dağıtıldığı Yalta Konferansından çıkan sonuçlar üst üste iki dünya savaşını Siyonistlerin çıkardığı gerçeğini tescillemiş oldu. Yoksa İngiltere her iki savaşın da galibi olarak girdiği Yalta Konferansından hezimetle çıkmazdı. Bu hiçbir şekilde İngiliz diplomasisinin beceriksizliğine bağlanamaz, Siyonizm’in açık bir başarısıdır.
Yalta Konferansında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatının aldığı ilk karar ise Filistin’de İsrail Devletinin kurulması oldu: 1948. Yani 1897 Basel Siyonist Kongresinin ilk 50. yılı!
Yalta Konferansında kurulan iki kutuplu dünyanın Doğu Blokunda tek partili demokratik komünist sistem egemen olurken, Batı Blokunda sosyalist/komünist partilerin de kurulabildiği çok partili demokratik sistem egemen oldu. Bu, Siyonizm’in nihai küresel düzen olarak komünizmi öngördüğü anlamına gelir!
Birinci Dünya Savaşı sonunda İngilizlerin başkent İstanbul’u işgal edip işbirlikçilerine Ankara’da kurdukları Türkiye Cumhuriyeti tek parti CHP yönetiminde İkinci Dünya Savaşına girmediği halde Yalta Konferansında kurulan iki kutuplu dünya sisteminde Batı Blokuna dâhil edildi. Bu yüzden Türkiye 1946’dan itibaren çok partili hayata zorunlu geçiş yaparken patronluğunu da İngiltere’den ABD devraldı.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti, tek partili düzenden çok partili düzene geçerken kuruluş felsefesini dayandırdığı ırkçı, ulusalcı, milliyetçi resmi ideolojisini aynen, daha da pekiştirerek sürdürdü.
Öyle ki, 1950 seçimini ezici bir çoğunlukla kazanıp CHP’yi marjinal konuma getiren Demokrat Parti iktidarı demokrasinin mabedi denilen TBMM binasının inşaatı yerine, resmi ideolojinin mabedi olan Anıt Kabir inşaatına öncelik verdi. Her iki proje de daha önce başlatılmış olmasına karşın Anıtkabir 1953’te bitirilirken, TBMM binası 1961’de 27 Mayıs Darbe yönetimi tarafından tamamlanıp hizmete konuldu!
Demokrat Parti iktidarı bununla da yetinmeyerek resmi ideolojiyi koruma amaçlı TCK’nın 5816 sayılı yasasını çıkarttı. Bunu da yeterli görmeyip rejim için potansiyel tehdit ve tehlike olarak görülen dindar Müslümanları irtica ile yaftalayıp cezalandıran TCK 163 sayılı yasasını çıkardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini oluşturan Türk Milliyetçiliği tamamen ırkçı, paganist, faşist bir ideoloji olarak sürdürdüğü asimilasyoncu politikalarla nihayet Kürt milliyetçiliğine ve bölücü terör örgütü PKK’nın doğmasının yolunu da açıp tetikledi.
Hiç kuşkusuz ki bölücü terör örgütü PKK’nın ortaya çıkmasına yol açan tek neden asimilasyon uygulayan rejimin Türk milliyetçisi temelli politikaları değildir. Bu politikalar tetikleyici faktör olsa bile PKK terör örgütü, Türkiye’yi bölme kararı alan Siyonistlerin içerideki uzantılarını kullanarak kurup yönettikleri, alınan dış kaynaklı her türlü destekle yürütülen bir büyük organizasyondur.
Türkiye’yi bölme kararını ise, Erbakan’ın başlattığı Millî Görüş hareketinin önlenemez yükselişi karşısında ABD ve SSCB liderleri 23-24 Kasım 1974 günleri Vladivostok Zirvesinde aldılar.
ABD Başkanı Gerald Ford ile SSCB Lideri Leonid Brejnev tarafından Sibirya’daki turistik Vladivostok kasabasında gerçekleştirilen zirve ile ilgili bir Millî Selamet Partisi seminerinde değerlendirmeler yapan Erbakan özetle şunları anlatmıştı:
“Elbette ki bu iki süper güç arasında yapılan çok gizli bir zirve idi; neler konuşulduğunu, ne kararlar alındığını bilmek mümkün değildir. Ancak bu tür zirvelerde alınan kararlara ilişkin fikir yürütmek, sonrasında meydana gelişmeler değerlendirilerek mümkündür.
1974 yılında ABD-SSCB arasında gerçekleştirilen Vladivostok Zirvesi sonrasında göze çarpan şu 3 önemli gelişmenin yaşandığına tanık olundu:
1-ABD Vietnam Savaşını sonlandırıp bu ülkeyi SSCB’ye terk etti. Herkes acaba ABD bu savaşı kaybetti mi diye düşünürken, SSCB de Mısır’dan çekilerek bu ülkeyi ABD’ye terk etti. Vladivostok Zirvesi sonrası meydana gelen bu gelişmeden ABD ve SSCB arasında Vietnam ile Mısır’ın takas edildiği anlaşıldı.
2-Pakistan’daki iki lider Zülfikar Ali Butto ve Mucibburrahman arasında başlayan şiddetli siyasi kavga sonunda ülke bölündü; Doğu Pakistan ayrılarak Bangladeş adında yeni bir devlet kuruldu.
Vladivostok Zirvesi sonrası meydana gelen bu olaydan anlaşılan ise iki süper gücün Pakistan’ı bölme kararı aldıkları oldu. Çünkü Pakistan gibi büyük nüfusa sahip bir İslam ülkesinin varlığı küresel Siyonist hakimiyeti için potansiyel tehlike olarak görülüyordu.
3-Vladivostok Zirvesi sonrasında Pakistan’daki Zülfikar Ali Butto ile Muciburrahman arasındaki şiddetli siyasi kavganın bir benzeri de paralel bir süreçte Türkiye’de Demirel ile Ecevit arasında sağ-sol kavgası şeklinde şiddetlendi ve ülkeyi saran anarşik olaylara dönüştü.
Aniden bütün ülkeyi saran sağ-sol anarşisi ve bunun ardından başlayan kitlesel kanlı Alevi-Sünni olayları ilginç şekilde Türkiye’yi ortasından bölecek şekilde kuzey-güney ekseni üzerinde yoğunlaştırıldı.
Fatsa, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş, Adana hattında meydana gelen kitlesel anarşik olayların amacı, oluşturulmak istenen kurtarılmış bölgelerin halkalar halinde birleştirilip zincir şeklinde doğu ile batıyı bir koridorla ayırarak Türkiye’yi filen bölmekti.”
Bunları anlattığı toplantıda Allah’ın izniyle ABD ve SSCB’yi karton gibi yırtacağız demeyi de ihmal etmeyen Erbakan bir de şunları söylemişti: Generallerle her gece beraberiz. “Bu ülkeyi senden başkasına teslim etmeyiz” diyorlar. Onlara diyorum ki siz ülkeyi bana teslim etseniz bile ancak üç gün kalır, Yahudi elimden alır. Ama Allah’ın izniyle öyle bir zamanda ülke yönetimini ele alacağım ki artık Yahudi alamasın.”
Türkiye’nin bölünmesi Pakistan gibi kolay olmayınca ABD 12 Eylül 1980 askeri darbe planını hazırladı. Amaç askerlere yaptıracakları yanlışlar ve ihanetler sonucu anarşinin alevlenmesini ve ülkenin bölünmesini hızlandırmaktı.
Ancak Kenan Evren ve silah arkadaşları ABD’nin talimatı ve desteği ile 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirdikten sonra Erbakan ile birlikte hareket ettiler. Sağ-sol anarşisi üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbe yönetimi olayların bıçakla kesilir gibi önünü aldı. Böylece Türkiye’nin sağ-sol anarşisi ve kitlesel Alevi-Sünni olayları ile bölünmesi engellenmiş oldu.
Ancak Dünya Siyonizm’i tarafından kullanılan iki süper güç ABD ve SSCB Türkiye’yi bölme planının 12 Eylül yönetimi tarafından önlenmesine seyirci kalacak değildi. Bir yanda Türkiye’yi Erbakan’ın kurduğu millî derin devlet yönetimine sokan 12 Eylül darbecilerinden hesap sormak için siyasi planlar yapılırken diğer yanda Ermeni terör örgütü ASALA derhal devreye sokuldu ve eylemlerine başladı.
Ancak Ermeni ASALA örgütünün yaptığı terör olayları milli birlik ve beraberliği pekiştirici ve 12 Eylül yönetimini güçlendirici sonuçlara yol açmaya başlayınca derhal vazgeçildi. Böylece ASALA terörü de bıçakla kesilir gibi son buldu.
Bunun üzerine bölücü PKK terör örgütü kurulup eylemlerini gerçekleştirmeye başladı. PKK’nın ilk terör eylemi Başbakan Turgut Özal liderliğindeki ANAP iktidarında gerçekleştirildi.
Turgut Özal 12 Eylül yönetiminin kurduğu Bülent Ulusu Hükümetinde Başbakan Yardımcılığına getirilmiş ve bu sayede kamuoyunda tanınmıştı. Ancak iç ve dış baskılarla 12 Eylül yönetimi 1982 anayasasını hazırlayıp referanduma götürdükten sonra ülke yönetimini sivil iktidara devretmek üzere 1983 yılında genel seçime gidildi.
Bu seçime 12 Eylül yönetiminin icazeti ile kurulan sadece iki parti girecekti. Ancak ABD’den gelen bir Yahudi heyeti referandumda anayasa ile birlikte Cumhurbaşkanlığı onaylanan Kenan Evren’i ziyaret edip Turgut Özal’ın ANAP’ının da seçime sokulması için vize aldı.
ABD Yahudi Cemaati kendilerine ihanet edip ülke yönetimini Erbakan’ın kontrolündeki milli derin devlete teslim eden Kenan Evren ve arkadaşlarından hesap sorsun diye Turgut Özal’a ANAP’ı kurdurup seçime girmesi için vize almıştı. Fakat ANAP seçim kazanıp iktidar olunca Turgut Özal da Kenan Evren ile birlikte hareket ederek Yahudi’ye ihanet edenler kervanına katılmış oldu.
Bu yüzden bir yanda PKK ilk eylemini ANAP iktidarı döneminde gerçekleştirirken öte yanda da Başbakan Özal’a yönelik suikast girişimi yapıldı.
Bölücü PKK terör örgütü eylemlerini İsrail-ABD-SSCB ve Avrupa Birliği desteğinde arttırarak sürdürdü. Ama hiçbir zaman nihai hedefine ulaşamadı. SSCB dağıldıktan sonra Putin yönetimi Türkiye’nin Çeçenleri desteklemekten vazgeçmesi karşılığında PKK’dan desteğini çekti.
ABD ve Avrupa Birliği de El-Kaide’nin gerçekleştirdiği eylemlerden sonra PKK’ya verdikleri destekleri pazarlık konusu yapmaya başladılar. Ancak İsrail ve İran hiçbir zaman PKK terörüne desteğini azaltmadı.
Daha da önemlisi İsrail’in Türkiye’deki uzantısı oldukça güçlü bir yapılanma -ki Ergenekon da buna dâhildir- PKK’ya her türlü desteği vermeye devam etmektedir. İsrail işbirlikçisi iktidarlar döneminde eylemlerini yavaşlatan PKK İsrail ile arası açılan iktidarlar döneminde azgınlaşıp adeta kudurmaktadır.
Nitekim Başbakan Erbakan ve 54. Hükümete yönelik başlatılan 28 Şubat sürecinde göreve getirilen Başbakan Bülent Ecevit Hükümeti döneminde Abdullah Öcalan Kenya’dan paketlenip getirildi, teslim edildi. Bu sayede Kenya Fatihi ilan edilen Başbakan Ecevit’in partisi 1999 genel seçiminde birincilik ipini göğüsleyerek DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin kurulması sağlandı.
Ecevit Başbakanlığındaki bu koalisyon hükümeti döneminde Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayıp siyasi kaosa sürüklenirken PKK bu durumdan yararlanmayı asla düşünmedi. Aksine eylemlerine son verip Başbakan Ecevit döneminde terörü sıfırladı!
3 Kasım 2002 erken genel seçiminde DSP-MHP-ANAP koalisyonu topluca barajın altına düşüp AKP tek başına iktidar olunca açılım çabalarına inat PKK terör eylemlerini yeniden arttırdı. Bu yüzden sürekli Başbakan Erdoğan’a sen terörü sıfırdan alıp zirveye çıkardın diye yüklenen muhalefet İsrail faktörüne ilişkin tek söz bile etmemektedir.
Dünya Siyonizm’inin Vladivostok Zirvesinde kararlaştırdığı Türkiye’yi bölme planı bugüne kadar hiçbir şekilde gerçekleştirilemedi. Çünkü Türkiye, Siyonizm’in uzantısı Ergenekon derin devleti ile mücadelesinde galip gelen milli derin devletin ülke yönetimine hâkim olması ve Millî Görüş’ü devlet politikası haline getirmesi sayesinde bölge lideri bir küresel güç haline geldi ve bölünmekten de kurtuldu.
PKK’ya silah bıraktırmaya ilişkin görüşmeler yürütülürken, artık terörden bıkan Güneydoğunun halkı gibi terör eylemlerini sürdürme kabiliyetini yitiren ve herhangi bir sonuç almaya umudu kalmayan Kandil yönetimi de anlaşılıyor ki destek vermektedir.
PKK terörünün kaymağını yiyen BDP ise bir yandan eski Marksistlerle yaptığı işbirliği, diğer yanda Kürt milliyetçiliği yaparak oluşturduğu taban sayesinde siyasete devam etme umuduyla silahların bırakılması için sürece katkı yapmaya çalışmaktadır.
Ancak Türkiye’yi örtülü batı sömürgesi olarak işbirlikçi unsurlar üzerinden yöneten Dünya Siyonizm’inin ırkçı emperyalist hegemonyasından kurtarıp bağımsızlaştıran, fiilen İslam Birliği lideri ve küresel güç haline getiren Millî Görüş, Müslüman Milletimizi Türkçülük ve Kürtçülük illetinden de kurtarıp İslam kardeşliği potasında yeniden iman cevherine dönüştürecektir.
Erbakan, Siyonizm Deccalının küresel hegemonyasından Türkiye’yi, İslam Âlemini ve tüm insanlığı kurtaracak olan Millî Görüş hareketini başarıya ulaştırıp geri dönülmez noktada bıraktı. Artık yeniden Büyük Türkiye liderliğinde, İslam Birliği temelinde Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen için hiçbir engel kalmamıştır. Bunun için belirlenmiş hedef 2023 yılıdır.
>>>O<<<
Sayı: 749
 

REEL TARİH BİLİNCİ




Bugün 3 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol